21 Kasım 2018 Çarşamba

Bencil insanlar cömertlere göre daha az kazanıyor

Genelde insanlar zirveye ulaşmak için biraz açgözlü olmak gerektiğini düşünür ama araştırmalar yardımsever insanların daha başarılı olduğunu gösteriyor.
Haber Özeti
Genelde insanlar zirveye ulaşmak için biraz açgözlü olmak gerektiğini düşünür. Daima insanlar için bir şeyler yapmaya çalışmanın kişinin kendi ilerlemesinin önüne geçeceğinden korkulur. Ama bencillik gerçekten yüksek kazancın anahtarı mı? Personality and Social Psychology dergisinde yayımlanan yeni bir çalışma aksini söylüyor.
Stockholm Üniversitesi Gelecek Araştırmaları Enstitüsü ve Güney Carolina Üniversitesinden araştırmacılar ABD ve Avrupa’da 60 bin kişinin verilerini inceleyerek kişinin toplum yanlısı tavrının (başkalarının iyiliğine ilgi duyması ve bunun için çabalaması) kişinin ne kadar para ve çocuk sahibi olduğuna etkisi olup olmadığını belirlemeye çalıştı.
Önceki araştırmalar toplum yanlısı davranışın psikolojik sağlığa olumlu etki ettiğini gösterirken bu çalışmada maddi gelire ve çocuk sayısına bakıldı çünkü araştırmacılar bu verilerin kişinin kendi çıkarına olan kavramları (ekonomi ve evrimsel düşünce) ölçtüğünü düşünüyor.

Benciller değil yardımseverler başarılı oluyor

Elde edilen sonuçlar insanlığın geleceği için iyi bir işaret. İncelenen beş farklı araştırma bölümünde de bencil kişilerin en fazla kazananlar arasında yer almadığı ve en az çocuğa sahip olduğu görüldü. Ancak beş çalışmanın dördünde en fazla kazananlar başkalarını en fazla düşünenler de değildi. Araştırma, en fazla kazananların orta derecede toplum yanlısı olanlar olduğunu gösteriyor. Yani bu insanlar genellikle kendilerini düşünmüyor ama her zaman da böyle değiller. (Beş çalışmadan birinde en fazla kazananların en fazla toplum yanlısı olanlar olduğunu not etmek gerek.)
Sonuçlar genel olarak çoğu insanın beklentilerine zıt şekilde karşımıza çıkıyor. Başka bir çalışmada araştırmacılar insanların büyük çoğunluğunun, bencil kişilerin toplum yanlısı kişilerden daha fazla para kazanacağını düşündüğü görülmüştü.

‘Verici’ olmanın önemi

Ortalama toplum yanlısı tavra sahip kişilerin yüksek kazanç potansiyeli, Psikolog Adam Grant’in ‘vericiler’ ve ‘alıcılar’ üzerine yaptığı araştırmanın sonuçlarını da destekliyor. 2013’te Grant’in yayımladığı “Give and Take: A Revolutionary Approach to Success” adlı kitabında açıkladığı araştırma sonuçlarına göre farklı endüstrilerden başarılı kişilerin ortak özelliğinin ‘bencil olmayan vericiler’ (bir karşılık beklemeden başkalarına yardımcı olan kişiler) olmaları olduğu sonucuna ulaşılmıştı. Bencil olmayan vericilerin başarısının sırrı ise karşılıksız yardım (özgecilik) değil, kendinden ödün vermeden cömertlik yapmaları.
‘Verici’ olmak sadece para bağışlamak ya da bir yerde gönüllü çalışmak anlamına gelmiyor. İnsanları bir şeylerle ya da birileriyle tanıştırarak, öneriler sunarak, hocalık ederek ya da bilgi paylaşarak da verici olunabilir. Bu tarz kişiler, etkileşimlerde veren taraf olmayı tercih ediyorlar.

Önemli olan ne tür bir verici olduğunuzu tespit etmek

Grant tamamen verici kişilerin oldukça az bulunduğunu söylüyor. Genellikle insanlar verici ve alıcı skalasının ortasında bir yerlerde yer alıyor. Mesela yüksek stresli iş ortamında biraz bencil olup evde çocuklara karşı aşırı derecede cömert olmak da mümkün. Verici-alıcı spektrumundaki yerimiz de sabit değil, hepimiz bencil olmayan vericiler olma potansiyeline sahibiz. Bunu yapmanın yolu ise verme eyleminin hangi türünün size en uygun olduğunu tespit etmek.
Grant “Kimileri için bu tanıştırmaktır. Başkaları için itibarı paylaşmaktır. Başkaları hocalık etmeyi tercih edebilir. Kendi verici tarzınızı bulmak gerçekten güçlü bir araç. Bunun gerçek anlamı ve amacı, vericilerin her zaman alıcılardan daha başarılı olması değil, bu yolda karşılarına çıkanların önünü kesmekten ziyade onları yüceltmeleridir. Bunu yapmanın bir yolunu aramak, hem bireyler hem de organizasyonlar için uzun vadede başarıya ulaşmanın en sürdürülebilir yolu olabilir.” diyor.

21 Haziran 2017 Çarşamba

İşten ayrılan bir annenin öğütleri

Herkese merhaba,
 
Bu yazıyı gece 1,5 civarında yazıyorum, neden peki? Hayata ve insanlara dair öğrendiğim çok net şeyleri oğlumun kafasına kazıya kazıya işlemek için aldığım kararı herkes öğrenmeli diye, deli bir fikir sardı beynimi, sabahı bekleyemedim de ondan… Yaşayarak değil, kazıyarak öğretmeyi seçtim. Durun hemen yargılamayın, sebeplerim var.
 
İşten ayrılalı 2 ay kadar oldu. Bu duruma en çok sevinen ise oğlum Toprak oldu. Çünkü en büyük şikayeti “anne beni okuldan geç alıyorsun”du. Geç dediği de akşam 6 civarı filan. Bir gün okuldan aldım, işten ayrıldım, artık işe gitmeyeceğim dedim. Sevinçten zıplarken kafasını arabanın tavanına çarptı. 
 
Biz oğlumla çok eğleniriz. Anne sen çok eğlenceli bir annesin der hep bana. Sana çok gülüyorum diye de ekler. Güleyim mi üzüleyim mi bilemedim. Ama çocuğumun akıl ve ruh sağlığının yerinde, huzurunun da maşallahı olduğunu görünce, sanırım doğru yoldayım dedim kendime hep. Yoldan çıkmaya başladığımı fark etmeden önce. Bir gün kendimi oğluma bağırırken buldum, oysa sadece oynamak istiyordu benle. Bendeki küstahlığa bak! Ertesi gün yemeğini ye diye baskı yapıyordum. Peh! Ne kadar çirkin bir insan olmaya başlamıştım. İşyerimdeki huzursuzluğa mal ettim durumu hep. İşyerim benden ne kadar çalıyorsa, ben de oğlumdan hatta eşimden çalıyordum. işte o gün karar verdim, bu saçmalığa daha fazla izin veremem diye. Uygulamam birkaç ayı aldı tabii. Sonunda iş yerimden ayrıldım. 
 
Neden ayrıldığım tabiî ki kimseyi ilgilendirmiyor biliyorum ama kısacık değinmek isterim, çünkü oğluma aşılamaya çalıştığım ve birazdan da sizlere tavsiye edeceğim şeyler tam da burayla alakalı.  Çünkü hayat çok hızlı ve amcasız, neyle karşılaşacakları belli değil. Yaşayarak öğrenecek vakitleri yok. O sebeple birilerinin onlara bunu yıllarca anlatması lazım. 
 
Şimdi gelelim işten ayrılış öyküme. Çok iyi koşulları olan, e maaşı da fena sayılmaz bir işyerinden üstelik de 12 yılı devirmiş, 13 üncü yıla girerken ayrılmam tam bir delilik! Ancak insan ilişkileri konusunda çok hassasım. 
 
Yöneticileriniz sürekli hata yapmanızı bekliyor ve en ufak hatanızda bunu yüzünüze vuruyor, üstüne üstlük yaptığınız işle dalga geçiyorsa, çalışanlarını benden olan ve olmayan diye ikiye ayırıyor, kendinden olmadığını iddia ettiği kişilere olabildiğince adaletsiz davranıyor, ağzıyla kuş tutsa bile gözü görmüyorsa, çalışanlarını olur olmadık yerde ve insanların içinde azarlamanın kendince bir motivasyon olduğunu düşünüyorsa, sizi dinlemek yerine başkaları sizinle ilgili ne söylüyor acaba diye dedikodu seansları düzenliyorsa, yıllardır emek verdiğiniz işinizin uzmanı sizi değil de hiç alakasız kişileri sizin işinizin uzmanı sayıyor ve onlarla karar alıyor size uygulatmaya çalışıyorsa, vs……. Bunlar sadece yarısı. İşte böyle bir çalışma ortamınız varsa, gözünüz hiçbir şey görmüyor. Üstelik iletişimin ne demek olduğunu anlayamamış insanlar yüzünden çocuğunuzu ve eşinizi ihmal ediyorsanız, lütfen yapmayın. Fİ”deki Can Manay”ın söylediği gibi, “sen izin vermedikçe kimse senin hayatına giremez, müdahale edemez” Evet çok doğru! 
 
Şimdi bunlardan yola çıkarak oğluma diyorum ki; vicdanlı ve merhametli ol ki, insanlar arasında ayrım yapma, adaletli davran. Takdir etmeyi bil ki, karşındaki bir verirken on vermeye başlasın. Başarılı ve çalışkan ol ki, insanların hatalarından beslenme. Zira hata aramak da insanı çok yoran bir şey. Başarını sindirmiş ol ki, kimseyi ezmeye çalışma. İnsanlara hak ettiği kadar değeri ver ki, gösterdiğin saygıda boğulmasınlar. Fazla hürmet, fazla saygı da iyi bir şey değil. Çünkü insanların çoğu, saygıyı korkaklık, kibarlığı da aptallık sanarlar. 
 
İnanın bu yazı kızgınlıkla yazılmış bir yazı değil. Ciddi hayat deneyimi içerir. Gördüğüm, yaşadığım ve şok olduklarım karşısında nasıl tavır almam gerektiğiyle ilgili… Bu deneyimleri oğluma da öğretmek istiyorum. İyi çocuk yetiştirmek bir bütün. Ne yediği, ne içtiği, vücut sağlığının nasıl olduğu kadar ilişkiler karşısında nasıl bir tavır alması gerektiği de çok önemli. Akıl sağlığını korumak adına.  Arkamdan “nasıl bir evlat yetiştirmiş” şeklinde iltifat alma gayesinde değilim asla. İnsanla temas ettiği her noktada, hakkını vererek yoluna devam etsin isterim. Belki bir gün yönetici olursa bir yerlerde, sevilen, sayılan, değer verilen biri olmasını isterim. Karşısındakine de öyle davransın isterim. 
 
Uzun bir yazı oldu ama son not: evdeyim ve oğlum inanılmaz mutlu. Çalışan annenin çocuğu olmak ne zor şey ya. Şimdi önümüzde kocaman bir yaz tatili var. Biz anneler huzurlu isek, evimiz, çocuklarımız da huzur içindeler. 
 
Huzurunuz eksik olmasın. 
 
Hoşçakalın. 
Ayşen Çatak Yalman

13 Haziran 2017 Salı

Çalışan mutsuzluğunun önüne geçecek proje

S Konsept Danışmanlık, şirket çalışanlarına yönelik Türkiye’nin ilk ve tek Psikolojik Danışmanlık Sigorta Projesi “Şirketim Beni Seviyor”u hayata geçirdi. Türkiye’de çalışan mutsuzluğunun önüne geçerek iş verimliliğini arttırmayı hedefleyen proje ile bireylerin iş yaşamını etkileyen sorunlarının şirket desteği ve psikolog uzman kadrolar tarafından çözülmesi, kurum çalışanlarının iş motivasyonun arttırılması amaçlanıyor.

Projenin detaylarını Uzman Psikoterapist, Aile Danışmanlık Terapi ve Eğitim Derneği (ADED) Başkanı Soner Koşan ile konuştuk.

"Şirketim Beni Seviyor Projesi" nasıl başladı?
S Konsept Danışmanlık olarak, 8 yıldan beri bireysel ve kurumsal danışmanlık, terapi, grup çalışması, personel eğitimleri, kişisel gelişim eğitimleri, sorumluluk projeleri üreten bir merkeziz. Bu proje de yıllardır yapmış olduğumuz bireysel ve kurumsal danışmanlıklarımızın sonucunda çıktı.

Şirketlere personel eğitimlerimizi Psikodrama oyunları, pratik çalışmalar, indoor aktiviteleri ile birlikte özgün çalışmalar yöntemleriyle veriyoruz.  Aynı zamanda şirket çalışanları, bireysel olarak kendisi ve ailesi içinde danışmanlıklar almak için merkezimize başvuruyor.  Akademik ve uzman psikolog, Pedagog, kariyer danışmanlarımızla bu çalışmaları yürütüyoruz. Bu kadar detaylı, özgün, kreatif çalışmalar yapmamıza rağmen çalışanların 360 derece danışmanlığında yani çalışanın işyerindeki verimliliği ve mutluluğu açısından bazı eksiklikler olduğunu fark ettik.

Proje eksik olan neyi tamamlıyor?
Şirket personellerine verilen eğitimler ne kadar özgün olursa olsun çoğunlukla çalışanların kısmi tarafını geliştiriyor.  Bu da bizim ne kadar karışık bir yapımızın ve ne kadar fazla kimliğimizin, olduğunu gösteriyor. Her birimiz ‘bir şirketin çalışanı’ kimliğinin yanı sıra; eş, kardeş, abla, ağabey, anne, baba, çocuk, arkadaş, sevgiliyiz. Bunun yanında metropolde yaşıyorsak düzenli trafik sorunu yaşıyoruz, her an hırsızlara karşı malımızı korumaya çalışıyoruz, istismar, taciz haberlerini okuyor veya maalesef maruz kalabiliyoruz, şiddet haberleriyle büyümeye devam ediyoruz. Ülke coğrafyasına baktığımızda deprem, afet günlük yaşamımıza girmiş durumda. Birde bunlara ek olarak ailemiz, çocuklarımız, ebeveynlerimiz ile ilgili sorunlarla boğuşan onların sağlık sorunlarına kafa yoran biz çalışanlardan bir de iş yerindeki iletişim sorunları, birimler arası ilişkiler, beklentiler, zaman zaman işyeri dedikoduları, işyeri ile ilgili olası sorunlarla tek başımıza başa çıkmamız bekleniyor. Biz çalışanlar sabah saat 09:00 işe geldiğimizde yöneticimiz haklı olarak mesai saatleri içinde bizden verimlilik, performans bekliyor. İşe geldiğimizde paltomuzu asar gibi tüm bu sorunlarımızı askıya asıp işimize konsantre olmamızı istiyor.  Bunları talep derken de bazen pirim vaat ediyor,  işyerinde hobi salonları açıyor, bazen personel eğitimleri veriyor bazen de motivasyon yemekleri, kutlamalar yapıyor. Tüm bunların bizdeki etkisi kısa vadeli oluyor çünkü bu aktivitelerin hiç biri bizim sosyal, duygusal, ailesel, kişisel, işsel sorunlarımızı çözmemizde orta ve uzun vadede etkili değil. Tüm bu aktiviteler sorun çözmekten ziyade kısa bir nefes almamızı sağlıyor. Hâlbuki verimliliğimizi, performansımızı, şirkete karşı aidiyet duygusunu etkileyen olgular bizim yaşam denilen mücadelede kendimizi güçlendirmek ile ilgili çalışmalarımız.  

Çalışanın mutluluğu verimliliğini etkiliyor mu?
Son 6 ay içinde yapılan 3 ulusal anket ülkemizde çalışanların mutluluk ve verimlilik oranlarının çok düştüğünü, aidiyet oranının ortalamanın altında olması sebebiyle çalışanların konsantre, motivasyon ve gelecek ile ilgili planlarda çalıştığı şirket ile ilgili aynı hedefleri düşünmediğini gösteriyor. Yalnızca ekonomik olarak Türkiye’nin yıllık 40-50 milyar TL’sinin verimlilikten kaybın olduğunu, kariyer olarakta birçok yetenekli çalışanın iş yerinde yeteri kadar algılanmadığı veya özel yaşantısını düzene sokamadığı için kaybolduğunu gösteriyor.

"Şirketim Beni Seviyor Projesi" nedir, projeye katılan çalışanların şirketlerine olan duyguları nasıl gelişiyor?
Şirketim Beni Seviyor projesi; çalışanı 360 derece düşünen ve ona yalnız olmadığını hissettiren, yaşanabilecek sorunlara yönelik mücadele gücü veren, demoralize olmasını engelleyen, kendisini geliştirmesi gerektiğini hissettiren, başarılı ve takım içinde uyumlu çalışmasını öğreten, danışmanlıklar, terapiler, grup çalışmaları, kişisel gelişimler bütünü. Tüm bunları öğreten, hissettiren, algılattıran çalışmaların hepsinin kendisini düşünen şirketi tarafından yapıldığını bildiği için de şirkete karşı aidiyet duygusunun perçinleştiği, performansının arttığı proje olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca ‘welness’ kapsamında sigara bırakma ve zayıflama hizmeti verildiğinden, kişileri daha sağlıklı yaşamaya sevk ediyor, kurumun sigara ile mücadele ve sağlıklı yaşam politikalarına büyük katkı sağlıyor.

Projenin içeriğinden bahsedebilir misiniz?
Şirketim Beni Seviyor Projesi II kısımdan oluşmakta:
I. Kişisel Gelişim ve Yetenek Zirvesi: Grup çalışmaları yaparak personelin kendi aralarındaki iletişimsizliği gidermek ve motivasyonu yükseltmek.  Aylık periyotlar halinde sistematik ve önceden belirlenen 1)Hakkaniyet, 2)Gurur, 3)Takım olabilmek, 4)Saygı, 5)Güven, 6)Yönetmek-Yönetilmek, 7)Bireysel Yaratıcılıkta sınırlar ve ötesi, adlı “Kişisel gelişim ve yetenek zirvesi” adlı grup toplantılarıyla yapıyoruz.

(Kişinin kendisinin, şirketinin, ilişkilerinin düzleminde bu kavramları tartışması) Bu kavramların kendisinde, icra ettiği mesleğinde, sosyal ilişkilerinde, şirket çalışanı ve/veya yöneticisi olarak hissettirdiği duyguları fark etmesini sağlamak, ön yargıları kırmak, empati gücünü güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Yukarıdaki her bir kavram; performans, aidiyet duygusu, mutlu çalışma ile ilgili doğrudan ilişkilidir. Bu kavramlar üzerinden çalışanın daha mutlu birer kişi, çalışan olmasına destek olmak için modüler olarak tasarlanmıştır.

II. Yıllık 12 seanslık danışmanlık seansları: Bireysel danışmanlıklar:Çalışanın yıl içerisindeki kişisel, ailesel, sigara bırakma, sağlıklı beslenme ve zayıflama, kişisel gelişim ile ilgili tüm sorunları için kendisi, çocukları, eşi uzman pedagoglar, Uzman Psikologlar, Kariyer Danışmanları tarafından bire bir seanslar almasını sağlıyor. Böylelikle kendisi, ailesi, eşi, çocukları ile ilgili aktüel, kronik sorunları çözebilen çalışan başarılarına zaman, sabır ve enerji ayırabiliyor. O andan itibaren yapabileceği tüm başarıların arkasında şirketinin kendisine sağladığı bu özel proje olduğunu bildiği için aidiyet duygusu ve performansı çok ciddi bir şekilde (ölçülebilir) seviyeye çıkıyor. Bu çalışmamızı ADED (Aile Danışmanlık Terapi Eğitim Derneği) ile beraber sürdürmekteyiz.

Projeyi hayata geçirdiğiniz şirketler var mı? Bugüne kadarki gidişat ve geri dönüşler nasıl?
Geçen yıl hayata geçirdiğimiz bir proje bu kısa zamanda 450 şirket çalışanına 5.000 seansla ulaştık ve bu şirketlerle ilk başta birer yıllık olan anlaşmalarımızı uzatarak devam etmekteyiz.

Bu projeyle kaç şirkete ve kaç çalışana dokunmayı hedefliyorsunuz?
Her seneki hedefimiz bir yıl önceden uzman ve en az 5 yıllık tecrübeli kadro istihdamı, bu uzananların eğitimi, düzenli süpervizyonlar ve şirketlerin beklentileri, dinamikleri, yaşadığı sıkıntıların çözümü ile ilgili ar-ge çalışmaları ile geçtiğinde her yıl için hedeflerimiz stabil biçimde gelişmekte.

Bu seneki Şirketim Beni seviyor projesi kapsamındaki kapasitemizin %74’ne ulaştığımızı söyleyebiliriz. 2017-2018 yılı içerisindeki hedefimiz 2.000 şirket çalışanına dokunmak, mutlu, başarılı, huzurlu çalışmalarına destek vermek.

Şirketim Beni seviyor projesi içerik ve işleyiş bakımından özgün bir proje olmakla birlikte, salt danışmanlık veya personel eğitimlerini kapsamıyor. Tamamen kendi içinde bire bir sorun çözmeye odaklanan ve başarılı çalışanlar, yöneticiler çıkartan, liderlik olgusunu pratik alanda analiz eden ve destekleyen bir yapı. Bu yüzden şirketlerimizin ilgisi bizi çok mutlu ediyor.

Projenin kurumsal ve toplumsal faydaları nedir?
Kurumsal faydaları: Çalışanların çalışmak istedikleri şirket seçimlerinde ön sıraya çıkması, yeteneklerin şirket başarılarına katkısının büyümesi, aidiyet duygusun oluşması, performansın yükselmesi, şirket içi iletişimsizliklerin minimalize olması, ani istifa etme ve demoralize olma durumun düşük seviyelere gerilemesi, birimler arsı iletişimin daha pozitif noktaya taşınması, işe her gün daha mutlu gelen çalışanların çoğalması.

Toplumsal faydaları: Mutlu olan bireyin ikili ilişkileri, daha mutlu olabiliyor, evliliğindeki ilişkileri daha pozitif olabiliyor, çocuklarındaki herhangi, alt ıslatma, kekemelik, agresyon, bağımlılık, agresyon, sınav kaygısı gibi sıkıntılarda uzman desteği aldığı için çocuklarına karşı oluşan kaygının azalması, çift ve evlilik terapileri alabildiği için parçalanmış ailelerin sayılarında azalma, kişisel gelişim ve yetenekleri doğrultusunda eğitimleri alabildiği için daha kariyer odaklı çalışabilmeleri ve sigara gibi kötü alışkanlıkları daha hızlı terk etmelerini, başarılı bir şekilde kilo verebildikleri için sağlıklı bir yaşam sürebilmelerini sayabiliriz.

-Bu projenin uygulanacağı şirketlerde oran olarak bakarsak ne kadarlık verim artışı bekliyorsunuz?
Projenin başından itibaren İK ile birlikte çalıştığımız için geçerliliği olan ölçülebilir testlerle rakamsal olarak gösterebiliyoruz. 450 çalışana 5.000 seans ile yaptığımız Şirketim Beni Seviyor Projesi şimdiye kadar şirketlerin ekonomik verilerden bağımsız 4 alanda yapılan çalışmalarda en az % 12’lik bir artışı görüyoruz.

Bu projede nereden ilham aldınız? Yurt dışında yapılan bir uygulamayla benzerlik gösteriyor mu? Eğer öyleyle örnek alınan projenin gösterdiği başarı oranı nedir?
Proje tamamen S Konsept Danışmanlığın yıllardan beri sürdürdüğü çalışmaların sonucunda oluşturulan patentli projesidir. Şirketim Beni Seviyor Projesini çalışan, üreten mutluluk projesi olarakta değerlendiriyoruz.

Bu proje ile birlikte çalışan ile yöneticiler arasındaki iletişimi, çalışan ile şirketi arasındaki aidiyet duygusunu, çalışan ile emeği arasındaki yaratıcılığı, çalışan ve hayalleri arasındaki köprüyü kuruyoruz.

KAYNAK